Gazete Türk Japonya’yı Sizin İçin Gezdi…Japonya’da Yaşam Gelenek ve Teknolojinin Uyum İçinde Dansı…
Gazete Türk Japonya’yı Sizin İçin Gezdi…Japonya’da Yaşam Gelenek ve Teknolojinin Uyum İçinde Dansı…
Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın farklı bir köşesini keşfetmek ve izlenimlerimi sizlerle paylaşmak için yollara düştüm. Bu seferki rotam, Dünyanın en gizemli ve büyüleyici ülkelerinden biri olan Japonya, beni her adımda şaşırtan, derin düşüncelere sürükleyen ve ruhuma dokunan bir deneyim sundu.
Yaklaşık 123 milyon nüfusa sahip bu ada ülkesi, başkenti Tokyo ile dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Tokyo’da 37 milyon insan yaşıyor ve şehir, modern yaşamın tüm imkânlarını geleneksel değerlerle harmanlamayı başarmış bir metropol. Bu on günlük yolculuk, sadece bir seyahat değil, aynı zamanda disiplin, saygı, teknoloji ve doğayla uyum içinde yaşama sanatına dair bir masterclass’tı…

Tokyo…Geleceğin ve Disiplinin Şehri, 37 Milyonluk Metropolde Uyum ve Düzen…Belçika’nın Zaventem Havalimanı’ndan kalkan uçağımız, 14 saatlik yolculuğun ardından Tokyo’nun devasa Narita Havalimanı’na indi. Havaalanında giriş işlemleri oldukça düzenliydi.
***İlk izlenimlerim…
***Çizgi Film Kültürünün İzleri…

Pasaport kontrolü sonunda, duvarları süsleyen Pokémon ve anime karakterleri, Japonya’nın popüler kültürünün günlük yaşama nasıl işlediğinin ilk işaretiydi. Turistler, bu renkli figürlerin önünde fotoğraf çektirmek için adeta yarışıyordu.
***Çöpsüz Sokaklar Mucizesi…
Otele yerleştikten sonra ilk iş Tokyo sokaklarını keşfetmek oldu. İlk dikkatimi çeken şey, sokaklarda neredeyse hiç çöp kutusu olmamasına rağmen her yerin tertemiz olmasıydı. Kaldırımlarda bir sigara izmariti bile göremedim. Tokyo’da neredeyse hiç çöp kutusu yok. Buna rağmen sokaklar tertemiz. Japonlar, çöplerini evlerine götürüp ayrıştırıyor.
***Trafikteki Şaşırtıcı Detaylar…
Trafik, İngiliz sistemine göre soldan akıyordu. Ancak en ilginç olanı, trafik ışıklarında yeşil yandığında “kuş sesi”, kırmızı yandığında ise “pi pi” şeklinde bir uyarı duyuluyor. Bunun görme engelliler için tasarlandığını öğrendiğimde, Japonların toplumsal duyarlılığa hayran kaldım ve detaylara verdiği önem beni bir kez daha şaşırttı.
***Toplu Taşıma Kültürü…
Tokyo, 37 milyon nüfusuna rağmen inanılmaz bir trafik düzenine sahip, trafik sıkışıklığı yok. Metro, tren ve tramvay ağı o kadar gelişmiş ki insanların çoğu, hatta iş adamları bile toplu taşıma kullanıyor. Metroda dikkatimi çeken bir diğer şey, insanların sessizliğiydi. Tuhaf bir sessizlik hakim; kimse telefonla konuşmuyor, hatta fısıldamıyor. Sanki konuşmak yasakmış gibi, herkes kendi dünyasına gömülmüştü. Erkeklerin neredeyse tamamı siyah takım elbise giyiyordu; renkli kıyafetler ya da sakal-bıyık neredeyse hiç yoktu. Kadınlar ise anime karakterlerini andıran saç stilleri ve şık giyimleriyle dikkat çekiyordu.
***Akşam Manzarası ve Suşi Deneyimi…
Akşamüstü Tokyo’nun en yüksek gökdelenine çıkarak şehri tepeden izledik. Gün batımı ve ardından şehrin ışıklandırılmış caddeleri büyüleyiciydi. Tokyo Skytree’den şehri izlemek, gün batımının ardından ışıkların yanmasıyla büyüleyici bir hal alıyor. Türkiye’de her köşede dönerci varken, burada her yerde suşi restoranları vardı. İlk suşi deneyimimiz inanılmaz lezzetliydi. Wasabi (yeşil kök) ile denediğim suşi, damaklarımda unutulmaz bir tat bıraktı.
***Tuvalet (WC) Devrimi…
Bir diğer ilginç detay ise tuvaletlerdeki akıllı klozetlerdi, ısıtmalı klozet, su püskürtmeli temizleme ve kurutma sistemine sahip. Japonya’da her tuvalet, Hatta bazılarında müzik çalma özelliği bile var. Japonya’da her yerde bu standarttaydı.
—-Budist Tapınakları ve Sakura Çiçeklerinin Büyüsü
Fukugawa’daki Fudodo Tapınağı’nı ziyaret ettik. Budistlerin ibadetlerini canlı izlemek etkileyiciydi. Sokaklarda yürürken Sakura çiçeklerinin beyaz örtüsü altında yürümek unutulmaz bir deneyimdi. Sanki gökyüzü çiçeklerle kaplanmıştı. Kiyosumi Garden ise doğal bir açık hava müzesi gibiydi; göldeki Japon balıkları ve kaplumbağalar huzur vericiydi.
Öğle yemeği için bir suşi restoranına gittik. Mutfağın açık olması ve şeflerin önümüzde balıkları kesip sunması harikaydı. Ardından Senso-ji Tapınağı’nı gezdik. Burası Tokyo’nun en büyük Budist tapınağıydı ve etrafı hediyelik eşya dükkânlarıyla çevriliydi.
Gece ise teamLab Planets Digital Müze’de su ve ışık gösterileri arasında büyülendik. Çıplak ayakla suyun içinde yürüdüğümüz, aynalar ve ışıklarla çevrili bu sanat deneyimi, Japonya’nın teknoloji ve sanatı nasıl birleştirdiğinin en güzel örneklerinden biriydi.
***Fuji Dağı Yanardağı… Japonya’nın Ruhu…
Japonya’nın simgesi Fuji Dağı’nı görmek için yola çıktık. Hızlı trenle Fujiyoshida’ya ulaştık. Fuji’nin karla kaplı zirvesi, güneşin altında muhteşem görünüyordu. Kawaguchi Gölü’nde tekne turu yaparken dağın suya yansımasını izlemek büyüleyiciydi. Shimoyoshida’daki tapınaktan Fuji manzarası ise fotoğrafçılar için bir rüyaydı.
***Tokyo’da Japon Ata Sporu SUMO güreşini Canlı İzledik…
Japonya’nın ata sporu Sumo güreşlerini canlı izlemek için salona gittik. Salonda mikrofonla bir bayan Sumo güreşinin ön bilgilerini verdi. Japonya’nın ulusal sporu olan sumo güreşinin, sadece fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda derin dini ve kültürel ritüellerle bezeli bir gelenek olduğunu, Sumo güreşi, kökeni itibarıyla Shinto inancına dayanan bir ritüel olduğunu. Güreşler, tanrılara (kami) bir sunum olarak kabul edildiğini anlattı.
Sumo ringi olan dohyō, kutsal bir alan olarak görüldüğü, Güreşçiler, ringe çıkmadan önce çeşitli arınma ritüelleri gerçekleştirdiklerini anlatırken güreşçilerde onları seyircilere gösterdiler. Bu ritüeller arasında tuz serpme, elleri çırpma ve ayakları yere vurma gibi hareketler olduğunu gösterdiler. Konuşmacı, bu eylemlerin, kötü ruhları uzaklaştırma ve arınma amacı taşıdığını açıkladı. Sunucu açıklamasında, Sumo güreşlerinin, Japon kültürünü ve geleneklerini derinlemesine deneyimlemek isteyenler için eşsiz bir fırsat sunduğunu, Güreşlerin ritüelistik sunumu, izleyicilere sadece bir spor karşılaşması değil, aynı zamanda tarihi ve dini bir seremoniyi de izleme imkanı tanıdığını açıkladı.
Gösteri karşılaşması 1 seans yapıldı. Daha sonra izleyici seyirciler arasından 3-4 kişi ile gösteri güreşi yapıldı ve daha sonra hatıra fotoğrafları çekilerek bu gösteri tamamlandı.
***Kyoto…Geleneklerin Kalbi…
Tokyo’nun ultra-modern havasından sonra Kyoto’ya geçmek, adeta zamanda yolculuk gibiydi.
Osaka’ya giderke yol üzerin Nara şehrine uğradık. Milli parklarında Geyik ve bambi’lerin insanlardan kaçmadığı ve yüzlerce belki binlerce geyiğin insanlardan yiyecek istediğine tanık olduk. Kafalarını japonlar gibi aşağıya eğerek resmen yiyecek istiyorlar. Bizlerde tabii ki onlara yiyecek verdik ve o sevimli hayvanları sevdik.
Japonya’nın Nara şehri, Nara Parkı’nda serbestçe dolaşan ve ziyaretçilerle etkileşimde bulunan sika geyikleriyle (Cervus nippon) ünlü. Nara Parkı’ndaki sika geyikleri, Shinto inancına göre kutsal kabul ediliyor. Efsaneye göre, Kasuga Taisha Tapınağı’nın tanrısı Takemikazuchi, beyaz bir geyik üzerinde Nara’ya gelmiş. Bu olaydan sonra geyikler, tanrıların habercisi olarak görülmüş ve uzun yıllar boyunca korunmuş. 1637 yılına kadar bir geyiği öldürmek idamla cezalandırılmış. II. Dünya Savaşı’ndan sonra geyiklerin kutsal statüsü kaldırılmış, ancak doğal anıt olarak koruma altına alınmışlar.
Geyikler, parkın çeşitli bölgelerinde serbestçe dolaşıyorlar ve doğal bitki örtüsüyle besleniyorlar. Ziyaretçiler, parkta satılan özel shika-senbei (geyik bisküvisi) ile geyikleri besliyorlar. Bu bisküviler, sadece yetkili satıcılardan alınıyor ve geyiklerin sağlığı için diğer yiyeceklerle beslenmeleri önerilmiyor. Geyikler genellikle insanlara alışkın ve dostça davranıyorlar. Ancak, özellikle yiyecek beklediklerinde ısrarcı olabiliyorlar. Ziyaretçilerin, geyikleri kızdırmaktan veya yiyecekleri saklamaktan kaçınmalarını öneriyoruz.
Kyoto’ya vardığımızda geleneksel kimonolar giyerek Kiyomizu-dera Tapınağı’nı gezdik. Tapınağın ahşap platformundan Kyoto manzarasını seyrettik.
Gion bölgesinde akşamüstü yürürken, Geyşaların yaşadığı sokaklarda gezindik. hızla geçen bir taksi durdu ve içinden geleneksel kıyafetleriyle bir geyşa çıktı. Anlık bir an olsa da, bu kadim geleneğe tanık olmak paha biçilemezdi. Geyşaların zarif görünümleri ve geleneksel dansları, Japon kültürünün canlı bir parçasıydı.
Fushimi Inari Tapınağı’ndaki binlerce kırmızı torii kapısı, mistik bir atmosfer yaratıyordu. Bambu ormanında yağmur altında yürümek ise ayrı bir maceraydı.
***Kiyomizu-dera Tapınağı…
UNESCO Dünya Mirası listesindeki bu tapınak, ahşap direkler üzerine çivi kullanılmadan inşa edilmiş. “Aşk platformu”ndan atlayanların dileklerinin gerçekleştiğine inanılıyor…
***Fushimi Inari Tapınağı
Binlerce kırmızı torii kapısının oluşturduğu tünel, adeta büyülü bir dünyaya açılıyor gibiydi. Sabahın erken saatlerinde gittiğim için kalabalıktan uzak, mistik bir atmosferde fotoğraflar çekebildim.
***Osaka ve Expo 2025… Geleceğe Bakış…
Son durağımız Osaka’ydı. 2025 Dünya Expo Fuarı’na denk gelmemiz büyük şans oldu. Ülkelerin pavyonlarındaki teknolojik yenilikler, özellikle robotlar ve interaktif sergiler hayranlık uyandırıcıydı. Reyonları tek tek ziyaret ettik. İçlerinde bizi etkileyen başta Türkiye’nin reyonu, Belçika, Kore, Japaonya, Amerika (USA), Kanada, Çin, Türkmenistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi arabistan oldu.
Gece Şovu…Işık, lazer ve hologramların birleştiği gösteri, Dubai’deki fuarı bile geride bıraktı…
Gece yapılan lazer ve ışık gösterisi ise şimdiye kadar gördüğüm en etkileyici performanstı. Işık, ses ve lazer show’un dünya’da en mükemmelini yaptılar. Şimdiye kadar izlediğimiz Las Vegas’taki su, ışık ve lazer show, Dubai’deki su, ışık ve lazer show ve Türkiye Belek’teki showların içerisinde Japonya’daki bu gösteri inanılmaz güzeldi. show’un içerisine ilk defa hologram görüntüyü de katmışlar ve bir tık daha ileri gitmişler. Beni ve izleyicileri bu show büyüledi…
Expo 2025, Japonya’nın teknoloji ve inovasyondaki liderliğini gözler önüne seriyordu…
Türkiye Pavyonu…Geleneksel motiflerle süslenmiş modern mimarisiyle dikkat çekiyordu.
Robot Restoranlar…Siparişlerinizi tabletten veriyorsunuz, yemekler raylı sistemle masanıza geliyor.
—–Dönüş ve Unutulmaz Veda…Unutulmaz Bir Jest…
Dünyanın ilk deniz üzerine inşaa edilmiş Osaka Havaaalanından Belçika’ya dönüş için hareket ettik. Osaka Havalimanı’ndan dönüş uçağımız havalanırken, pistte sıralanan Japon yer görevlilerinin derin bir saygıyla eğilerek el sallaması, Japonya’nın misafirperverliğinin en güzel son özetiydi.
Bu kadar ince düşünülmüş bir veda, bu kadar saygıyı ve düzeni başka hiçbir ülkede karşılaşmadığım bir jestti…Helal Olsun Japonlara…Keşke her ülke böyle yapsa…
Japonya, sadece bir ülke değil, adeta “nasıl yaşanır” sorusunun canlı bir cevabı. Japonya, teknoloji ve geleneğin nasıl mükemmel bir uyum içinde var olabileceğinin canlı kanıtı. Bir sonraki seyahatimde yine sizlerle buluşmak üzere…
***Neden Herkes Hayatında Bir Kez Japonya Görmeli…
***Disiplin ve Saygı…Toplumda herkes birbirine saygılı. Metroda bile kimse itişmez.
***Temizlik Kültürü…Çöp atılmaz, yerler tertemiz…
***Gelenek ve Teknolojinin Uyumu…15. yüzyıl tapınaklarıyla robot restoranlar yan yana…
***Doğa ve Şehir Dengesi…Tokyo’da bile parklar ve bahçeler nefes aldırıyor…
Memleketimde.Net Gurbetçi Portali



